Diş Hekimliğindeki Mesleki Tehlikeler Ve Önlemleri
- Oktay Tan
- 31 Tem
- 16 dakikada okunur

Son yıllardaki sayısız teknik ilerlemeye rağmen, modern diş hekimliğinde hâlâ birçok mesleki sağlık sorunu varlığını sürdürmekte ve bu nedenle, diş hekimliği, yüksek düzeyde tehlikeli bir meslek olarak literatürde yerini almıştır. Diş hekimi ve hemşiresi bir dizi mesleki tehlikelere karşı hassastır. Çünkü Diş Hekimleri çok dar alan olan ağızda çalışırlar, çalışma ortamları ve mesleki çalışmaları nedeniyle çeşitli mesleki tehlikelerle örneğin; enfeksiyon, perkütan, gürültü, kas-iskelet hastalıkları, göz yaralanmaları, zararlı kimyasallar, dermatit ve psikolojik sorunlar ile karşı karşıya kalabilirler [1]. Bu tehlikeler; fiziksel, biyolojik, kimyasal, ergonomik ve psikososyal kategorilere ayrılabilir.
Bu makalenin amacı, Diş Hekimlerinin mesleki tehlike düzeylerini değerlendirmek ve diş kliniklerindeki iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarını değerlendirmektir. Teknolojik ilerlemelere ve işyeri güvenliği programlarındaki iyileştirmelere rağmen, diş hekimlerinin mesleki riskleri bu meslekte de devam etmektedir.
Diş hekimlerinin bilmesi gereken risk faktörleri arasında uzuvları etkileyen fiziksel faktörler, kan veya hava yolu ile bulaşan sistemik biyolojik hastalıklar, kimyasalların toksik etkileri nedeniyle kimyasal faktörler, kas ve iskeletsel bozukluklar ile ergonomik faktörler ve stres ile psikolojik faktörler yer almaktadır.
Bu makalede diş hekimliği profesyonellerinin karşılaştığı tehlikeleri, iş sağlığı ve güvenliğinde farkındalık yaratmak ve önleme stratejisi geliştirmek için daha yakından incelenecektir.
Aşağıda bu tehlikeler ve alınması gereken önlemler detaylı olarak yer almaktadır:
1. Biyolojik Tehlikeler
Biyolojik etkenler, herhangi bir enfeksiyona, alerjiye veya zehirlenmeye neden olabilen, genetik olarak değiştirilmiş olanlar da dâhil mikroorganizmaları hücre kültürlerini ve insan endoparazitlerini ifade eder. Başka bir tanımla, biyolojik tehlike, insanların sağlığını tehdit olan mikroorganizmalardır. Bunlar; doğrudan temas, dolaylı yoldan temas ve damlacık (öksürük, hapşırma ile ortama saçılan damlacıklar) yollarından biri ile insandan insana bulaşır.
Riskler:
Diş ortamı, çeşitli mikroorganizmalara maruz kalma açısından önemli bir risk ile ilişkilidir. Sistemik enfeksiyonlarla ilişkili bakteriyemi sonucu kanda veya tükürükte birçok enfeksiyöz ajan bulunabilir. Diş hastaları ve diş sağlığı çalışanları, kan veya oral veya solunum salgıları yoluyla çeşitli mikroorganizmalara maruz kalabilir.
Kesici aletler, iğneler ve cildi delebilen diğer keskin nesneler diş hekimliğinde ve diğer sağlık alanlarında yararlı araçlardır. Ancak bu araçlar, uygun şekilde kullanılmazlarsa enfeksiyon taşıyıcısı olabilecek kan, sıvılar ve diğer mikroorganizmalarla temas eder. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, her yıl dünya çapında yaklaşık 16 milyar enjeksiyon uygulanmaktadır. Yapılan işlerin doğası ve kullanılan aletler nedeniyle, hem diş hekimleri hem de diş hemşireleri kesici alet yaralanmaları açısından büyük risk altındadır. Bu durum, diş hekimliği alanında yaygın bir olaydır, ancak doğru koruyucu ekipman ve prosedürlerle neredeyse tamamen önlenebilir. Biyolojik risk olarak tanımlanan bu faktörler, zararlı veya yaşamı tehdit eden enfeksiyonlara neden olabilecek hastanın kan ve tükürüğünü içerir. Şöyleki;
• Kan ve vücut sıvılarıyla bulaşan hastalıklar (HIV, Hepatit B ve C)
• Hastalardan hava yoluyla bulaşan enfeksiyonlar (tüberküloz ve sifiliz, COVID-19 vb.)
Diş hekimliğinde enfeksiyon, giderek artan bir rahatsızlıktır. Diş hastaları, bulaşıcı bir hastalığı bulaştırma ve edinme potansiyellerine göre yüksek riskli hastalardır. Çapraz bulaşma ve hastadan hastaya hastalık bulaşması konusunda da eşit bir endişe sergilenir. Bu sorunları ele alırken, iki tanımlanabilir husus vardır. Bunlardan birincisi, Diş hekimi ve yardımcı personeli hastalık ediniminden ve hastalara hastalık bulaşmasından nasıl korunabileceği ve ikincisi ise, aletlerle çapraz bulaşmayı en aza indirmek için hangi adımların atılacağıdır.
Diş hekimliği muayenehanelerinde hastalar, ötedenberi diş hekimleri ve hemşireleri arasında çapraz bulaşmanın başka bir anlatımla bir hastadan diğerine hastalık transferi sürekli tehlikelerine dikkat çekmiştir. Emici pamuklu bezler, şırıngalar, cam levhalar ve havluların bulaşma kaynağı olma olasılığı tespit edilmiştir.
Önlemler:
Diş hekimliği çalışma ortamlarından bulaşabilecek çok sayıda bulaşıcı enfeksiyon ajanı bulunmaktadır ve bunların belirtileri oral lezyonlar olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu bakımdan Diş hekimliği çalışanları, bir hasta üzerinde çalışırken tüm ekipmanı dikkatli bir şekilde kullanmalı ve alet ve cihazları güvenli bir şekilde gözden geçirmelidir.
Ağız sağlığı ve kontrollerinde bulaşıcılığı oranı en yüksek hastalıklardan biri de hepatit B ve C'dir. Hepatit B aşısı HBV ve HDV'den korunmaya Diş hekimleri için etkili bir yöntemdir. Bununla birlikte HCV için aşı bulunmamaktadır. Ağızla direk temas olan bu işte kanama olağandır. Bu nedenle hepatit B aşılarını olmayan hekimlerde virüsün tek damla ile bulaşma riski oldukça yüksektir. Diş hekimliği personeli, hepatit B dahil olmak üzere bulaşıcı hastalıklara karşı güncel aşılara sahip olmalıdır. Diş hekimleri, hasta muayene ve ameliyatlar sırasında hastaların kan ve tükürük bulaşmış ağız dokularıyla temas ettikleri için ellerini enfeksiyondan korumak amacıyla eldiven giyerler. Cerrahi operasyonlar veya tedaviler sırasında eldivenler, patojenlerin hastalara bulaşma riskini de azaltır. Eldiven, genel ağız sağlığının önemli bir parçasıdır.

Hasta tedavi alanında ve diş hekimi laboratuvarda protezleri manipüle ederken maske takılmalı ve sağlam yan korumalı gözlükler takılmalıdır. Gözlük yerine tek kullanımlık plastik yüz siperlerinin kullanılması şiddetle tavsiye edilir. “Kesici atık bertaraf protokolü” takip edilir ve özellikle bıçaklarla uğraşırken hemostat kullanılmasına önem verilir. Hastayı tedavi ederken her zaman aerosol koruması için dış bariyer giysiler giyilir ve hastadan hastaya her zaman değiştirilir.

Tüberkülozun bulaşma riskini en aza indirmek için ek önlemler alınmalıdır. Tüberküloz olan veya olduğundan şüphelenilen hastalarda aerosoller mümkün olduğunca az kullanılmalıdır. FFP2 ve FFP3 maske, dental birimlerin çoğunda rutin olarak kullanılsa da, tüberkülozun hava yoluyla bulaşmasını engellemede oldukça etkisizdir. Diş hekimleri, sifilizin değişik aşamalarındaki oral bulguları iyi bilmelidirler. Önceden tükürük veya kan içeren batma yaralanması hikayesi olan, elinde veya parmaklarında kronik ülserler bulunan şüpheli hastaların muayeneleri dikkatli yapılmalıdır.

Diş hekimliği muayenehanelerinde potansiyel çapraz bulaşma kaynakları olduğundan bu işi yapanların, hastaların ve çevrenin enfeksiyona maruz kalmasını önleyecek şekilde ele alınması gerekir. Diş hekimlerine ve hemşirelerine “Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre; uygun koruyucu giysi veya diğer uygun özel giysi, göz yıkama sıvıları (göz duşu) ve/veya cilt antiseptikleri de dahil, uygun ve yeterli temizlik malzemeleri bulunan yıkanma ve tuvalet imkanları sağlanır.
Bunlar, belirlenmiş bir yerde uygun olarak muhafaza edilir. Her kullanımdan sonra ve mümkünse kullanımdan önce kontrol edilip temizlenir (Bkz: sözü edilen yönetmelik mad:10). Örneğin Diş hekimliği, solunum yolu hastalıklarına en çok maruz kalan mesleklerden biri olduğu için Diş hekimleri ve hemşireleri yüksek koruma sağlayan yapılan işlerin seviyesine göre;
FFP1 maske: Düşük riskli aerosol oluşturmayan işlemlerde (muayene gibi) tercih edilir. Hekimi değil hastayı korumada etkilidir. Tek kullanımlıktır ve kullanıldıktan sonra atılır.
FFP2 maske: Aerosol işlemlerde (örneğin, diş taşı temizliği, matkapla diş kesimi) kullanılır.
FFP3 maske: Çok yüksek seviyede aerosol oluşan işlemlerde (örneğin cerrahi müdehalelerde) tercih edilir. Partikül filtrasyonunda % 99’a kadar koruma sağlar. Özellikle pandemi gibi bulaşıcı hastalık riski yüksek durumlarda önerilir.
Klinikte hastaları tedavi ederken aşağıdaki prosedürler gereklidir:
Hastayı oturtmadan önce operasyon odası ve sandalye temizlenir ve dezenfektan solüsyonla silinir; çalışma alanı spreylenir ve en az 10 dakika bekletilir.
Eldiven giymeden önce eller antimikrobiyal bir temizleyici ile yıkanır. Doktor eldivenlerini ve dış bariyer giysilerini çıkarmadan operasyon odasından ayrılmamalıdır.
Dişçi koltuğu tedaviden sonra takılıp çıkarılabilen plastik bir kılıfla kaplanır. Tedaviden sonra koruyucu kılıflar çıkarılır ve oda spreylenir, fenol solüsyonuyla silinir ve kurumaya bırakılır.
Bu nedenle, diş hekiminin kişisel hijyeni mutlak bir zorunluluktur. Hastalar, dezenfekte veya sterilize edilmemiş malzeme ve aletlerden kaynaklanan potansiyel tehlikenin daha fazla farkına vardıkça, diş tedavisine olan güvenleri ve kabulleri, klinisyenin sunduğu imajla doğru orantılı hale gelir.
Hijyenle ilgili yapılması gerekenler şunları içerir:
(1) Saçlar yüzden uzaklaştırılır. Bir klinisyenin saçı hasta veya diş ekipmanıyla temas edebilecek şekilde düşerse, başın arkasına sabitlenir veya cerrahi bir başlık takılır. Yüzdeki kıllar bir yüz maskesi veya kalkanı ile kapatılır.
(2) Hasta tedavisi sırasında ellerden, kollardan veya yüz bölgesinden takılar çıkarılır.
(3) Eldivenlerin delinmesini ve döküntü birikmesini önlemek için tırnaklar temiz ve kısa tutulur. Tırnak cilası kullanılmaz.
(4) Tedaviden önce ve sonra ön kol ve ellerin iyice yıkanması zorunludur. Zira, ellerin düzenli olarak yıkanması ve antiseptik solüsyonlarla temizlenmesi, enfeksiyon riskini azaltır.
Sonuç olarak, Diş Hekimlerinin ve hemşirelerinin biyolojik etkenlere maruziyetinden kaynaklanan veya kaynaklanabilecek sağlık ve güvenlik risklerinin önlenmesi ve bu risklerden korunması, “Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik” in asgari hükümlerine uymaları yasal bir zorunluluktur.
Bu Yönetmeliğe göre işverenler, Diş Hekimi ve Hemşirelerinin sağlık ve güvenliğine yönelik herhangi bir riski değerlendirmesi ve alınması gereken önlemleri belirlemek için, bu kişilerin maruziyetinin türünün, düzeyinin ve süresinin belirlenmesini (md:6), yapılan işin özelliğine göre zararlı biyolojik etkenleri kullanmaktan kaçınmasını (md:7), olası sağlık risklerine karşı eğitmesini ve bilgilendirmesini (md: 11), çalışmalara başlamadan önce ve işin devamı süresince düzenli aralıklarla sağlık gözetimine tabi tutulmalarını (md:16) sağlar.
2. Kimyasal Tehlikeler
Riskler:
Diş hekimleri, hasta bakımı sağlarken; reçineler, anestezikler, dezenfektanlar ve diğer aerosoller veya döküntüler gibi malzemelerden kaynaklanan kimyasallara sıklıkla maruz kalınır. Bunlar solunum sorunlarına, cilt tahrişlerine ve olası kimyasal yanıklara neden olabilir. tehlikeli olan çeşitli kimyasallara maruz kalırlar. Diş hekimliğinde kullanılan ve uygun önlem alınmadığında ciddi bir sağlık tehlikesi oluşturabilen birçok potansiyel olarak toksik madde vardır. Diş hekimliği uygulamalarında kullanılan potansiyel olarak tehlikeli kimyasal maddeler şunlardır:
Sodyum hipoklorit: Sulu sodyum hipoklorit (ağartıcı) solüsyonu kök kanal tedavisi sırasında diş hekimliği uygulamalarında yaygın olarak kullanılır. Genellikle çok güvenli olduğu düşünülse de yumuşak dokuyla temas ettiğinde potansiyel olarak ciddi komplikasyonlar meydana gelebilir .
Diş amalgamı: Dolgularda bulunan metal alaşımı ve cıvanın birleşimidir. Yüksek cıva maruziyeti kalıcı sinir sistemi ve böbrek hasarına neden olur. Cıva alaşımı diş hekimliği için amalgamlarda, koruyucularda, ısı transfer teknolojisinde, pigmentlerde, katalizörlerde ve yağlayıcı yağlarda kullanılır. Avrupa ve İngiltere gibi ülkelerde resmi sağlık politikaları kapsamında amalgam dolgu kullanımı yasaklanmıştır. Adı geçen ülkelerin sağlık bakanlıkları, bu dolgunun kullanımını ve satışını tamamen durdurmuştur. Türkiye'de ise şu an için Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan resmi bir yasak bulunmamaktadır. Ancak, sağlık açısından riskleri göz önünde bulundurularak bu dolguların kullanımına son verilmesi gerektiği konusunda uzmanlar hemfikirdir (https://dentway.com.tr/siyah-dolgu-amalgam-dolgu-hakkinda).
Azot oksit NO2: Nitröz oksit, diş hekimliğinde kaygıyı azaltmak ve ağrıyı azaltmak için kullanılan bir sakinleştiricidir. Oksijenle birleşerek nitrik oksit oluşturarak dişlerdeki dentin ve kolajeni gevşetir. Bu, diş hassasiyetini ve korkuyu azaltarak tedaviyi hasta için daha konforlu hale getirir.

Diş hekimliğinde kullanılan kişisel koruyucu malzemelerin hastaların bakımı ve korunması için tasarlanmış olsa da çalışanlar için de aynı derecede zararlı olabilir. Zira, alerji nedeni olabilecek kimyasal materyaller diş hekimliğinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Hastalarda olduğu gibi diş hekimlerinde de bu maddelere karşı alerjik reaksiyon gelişebilir. Örneğin, Diş Hekimi ve Hemşirelerinin kullandığı eldivenler, latex (doğal kauçuk) materyalinden yapılmış olması nedeniyle allerji yapabilir veya cildin hava almasını engelleyebilir. Deterjanlar, çözücüler ve diş işleme malzemeleri alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu bakımdan, kimyasallara uzun süreli maruz kalma genellikle kaşıntı ve eritem döküntüleri gibi lokal semptomlara yol açabilir. Kimyasal temizleyiciler ve dezenfektanlar cildi yakabilir, yaralayabilir veya aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden olabilir. Bu nedenle, diş hekimleri ve hemşireleri bu tür mesleki tehlikelere yönelik olarak kullandıkları eldivenlerin, lateks içermeyen nitril veya vinil grubu (PVC) eldivenler kullanmaları gerekir.
Önlemler:
İşveren, yukarıda sayılan kimyasal maddelerle çalışmalarda, Kimyasal Maddelerle çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik önlemleri hakkında Yönetmeliği1 5. madde hükmü gereği diş hekimleri ile hemşirelerin bu kimyasallara maruziyetini önlemek, bunun mümkün olmadığı hallerde en aza indirmek ve çalışanların bu maddelerin tehlikelerinden korunması için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Sözü geçen yönetmeliğe göre;
Kimyasalların güvenli şekilde depolanması, kullanımı taşınması, atık ve artıkların arıtılması veya uzaklaştırılması,
Uygun havalandırma sistemlerinin kurulması,
Malzeme Güvenlik Bilgi Formlarının takibi,
Alerjik reaksiyon riskine karşı lateks olmayan eldiven kullanımı,
Yapılan risk değerlendirmesi sonucunda sağlık yönünden risk altında olduğu saptanan diş hekimleri ile hemşireleri uygun sağlık gözetimine tabi tutulması gerekir.
3. Fiziksel Tehlikeler
Riskler:
Diş hekimliği, yaptığı iş gereği fiziksel aktivitesi yüksek bir meslektir. Özellikle ülkemizde, diş hekimleri ve hemşireleri neredeyse gün boyu ayakta hizmet vermektedir. Bu da zorlanma ve yorulma faktörünü artırmaktadır. Tüm bunların yanında kliniklerde karşılaşılan gürültü, titreşim, aydınlatma, radyasyon ve havalandırma gibi fiziksel risk etmenleri eklendiğinde, diş hekiminin ve hemşirenin sağlığı ve performansı daha da olumsuz yönde etkilenmektedir. Klinik ortamların fiziksel koşulları sadece diş hekimi ve hemşirenin değil, aynı zamanda hasta ve hasta yakınını da etkileyebilmektedir. Hiçbir hasta iyi havalandırılmamış ve sıcaklığı uygun olmayan bir ortamda tedavi olmak istemeyecektir. Hastalar tedaviden dolayı zaten stresli olduklarından onların rahatlaması ve tedavi başarısının yükselmesi için de uygun şartların sağlanması gerekmektedir. Tüm bunlar göz önüne alınınca diş hekimliğinde karşılaşılan gürültü, titreşim, aydınlatma, radyasyon ve havalandırma gibi fiziksel risk etmenleri, diş hekiminin sağlığını ve performansını etkileyebilen faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gürültü; Diş hekimliğinde işitme sorunlarına yol açan istenmeyen ses olarak tanımlanır ve yoğunluğu desibel (dB) cinsinden ölçülür. Gürültü insan vücudunu olumsuz etkileyen bir faktördür. Gürültünün etkileri, fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve performans üzerine olabilmektedir. Gürültüye uzun süre maruz kalmak, diş tedavi uygulamalarında sürekli veya aralıklı yüksek sese maruz kalmanın sonucu olarak çeşitli yıllar boyunca yavaşça gelişen bilateral sensörinöral işitme kaybı olarak tanımlanan gürültü kaynaklı işitme kaybına neden olabilir. Diş kliniklerindeki gürültü kaynakları arasında yüksek hızlı ve düşük hızlı el aletleri, yüksek hacimli emme, ultrasonik alet, karıştırma cihazı ve düzelticiler bulunur. Yapılan bir araştırmada bildirildiği üzere, deneklerin %16,6'sında tinnitus oluştuğu, %30'unda konuşmayı ayırt etmede zorluk çektiği ve %30,8'inde arka plan gürültüsü nedeniyle konuşmayı ayırt etmede zorluk çektiği tespit edilmiştir.
R adyasyon; Diş hekimliğinde teşhis amaçlı diş veya çene filmleri çekilmektedir. Ağız ve diş sağlığı hizmeti sunan kuruluşlarda radyolojik tetkikler için genellikle ayrı bir bölüm oluşturulmaktadır. Ancak, muayenehanelerde hasta tedavisi sırasında diş hekimi diş ya da çene filmini kendisi çekebilir. Bu durumda radyasyona direkt maruziyet söz konusudur. Bu nedenle, diş hekimliği uygulamaları sırasında hem iyonlaştırıcı hem de iyonlaştırıcı olmayan radyasyona maruz kalabilir. İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, farklı tipteki diş malzemelerini tedavi etmek veya polimerize etmek için ultraviyole ve mavi ışık kullanan diş hekimleri için daha ilgi çekici hale gelmiştir. Dalga boyunun maruziyeti, kornea, lens ve retina dahil olmak üzere gözün birden fazla alanını tahrip edebilir.
T itreşim; Diş hekimlerinde üst ekstremiteler boyunca tüm vücudu etkileyen mekanik titreşim; vasküler, osteoartiküler ve sinir sisteminde değişikliklere neden olabilir. Bu nedenle Diş hekiminin kullandığı titreşim oluşturan cihazları, el kol titreşim sendromu adı verilen mesleki rahatsızlığın oluşmasına neden olur. Yoğun titreşimle çalışan elektrikli el aletleri kullanan kişilerde yaygın görülen hastalık Beyaz Parmak Hastalığı ya da başka bir ifadeyle Raynaud Sendromu’dur. Hastalığın ilk safhasında parmaklarda uyuşma, hissizlik ve eklemlerde şişkinlik ortaya çıkar. Parmak uçlarından başlayarak zamanla eller beyazlaşmaya başlarken el kasları ve kan dolaşımı ile ilgili sorunlar yaşanır. Beyaz Parmak Hastalığı uygun şekilde tedavi edilmediğinde, parmaklarda ve ellerde geri dönülmesi imkansız hasarlara yol açabilir. Örneğin ileri derecede eklem ödemleri, doku çürümeleri ve hatta kangren sonucu parmakların kesilmesi dahi söz konusu olabilmektedir. Diş hekimliğinde, yüksek ve düşük devirli el aletlerinin ve ultrasonik temizleyicilerin kullanımı sırasında oluşan yüksek frekanslı titreşim maruziyeti hafif düzeyde nöropatiye neden olmaktadır.
Aydınlatma; İnsan gözünün algıladığı dalga boylarındaki elektromanyetik ışınıma “ışık” denir. Aydınlatmanın en önemli işlevi çalışılan alanın iyi görülebilmesidir. Diş hekimleri ve hemşireler, çalışmaları sırasında uzun süre çok yüksek aydınlatmaya maruz kalır. Çünkü, diş hekimliği uygulaması ışığa bağlıdır. Kusurlu ışık önemli bir rol oynar ve görsel performansı olumsuz yönde etkileyerek baş ağrısı, ağrı ve göz sulanması gibi stresle ilişkili ve fiziksel etkilerle birlikte görsel rahatsızlığa neden olur. Bir diş prosedürü sırasında hata yapılması durumunda, hasta üzerinde de olumsuz etki meydana gelir. Yanlış pozisyonlar ve postür uzun dönemde kas ve iskelet sisteminde hasara yol açabilir. Bu nedenle, diş uygulamalarında hekim ve hemşirenin görsel görevi çok kritiktir. Ağız boşluğunun optimum aydınlatması genellikle göz yorgunluğuna ve göz yorgunluğuna neden olan yakın, sık ve uzun bir operasyonla sonuçlanır.
Havalandırma, kapalı bir ortamdan kirli havanın doğal ve/veya mekanik yollarla değiştirilmesi ile ortamda hava dolaşımının sağlanması olarak tanımlanır. Havalandırma işleminin asıl amacı, çalışılan ortamda sıcaklık, nem, hava akımı ve termal konfor şartlarının sağlanmasıdır. Başka bir anlatımla, sıcak ve kirli hava yerine temiz havanın alınması ve ortamdaki nemin derecesinden kaynaklanan rahatsızlığın giderilmesidir. Bu nedenle, kliniklerin kapalı ortamlar olmasından dolayı diş hekiminin, hemşirenin ve hastanın ihtiyacı olan yeterli temiz havanın sağlanması gerekir.
Önlemler:
Diş hekimliği uygulamaları sırasında kullanılan aletler, yüksek desibel seviyelerinde sesler üretir. Bu sesler gürültü olarak tanımlanır. Bu durum, uzun vadede işitme kaybına veya işitme zorluklarına yol açabilir. Özellikle yüksek frekanslı seslere maruz kalmak, zamanla işitme duyarlılığını azaltabilir ve bu da mesleki performansı etkileyebilir. Genellikle, emme, ultrasonik skaler veya yüksek hızlı türbin kullanımı geçici veya kalıcı işitme kaybına yol açabilir. Daha iyi bir çalışma ortamı yaratmak ve gürültünün iş sağlığı etkilerini azaltmak için diş kliniklerinde gürültü izlemesi yapmak esastır. 2013 yılında yürürlüğe giren “Çalışanların Gürültü İle İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik”te çalışanlarda maruziyet eylem ve maruziyet sınır değerleri gösterilmektedir. Buna göre, en düşük maruziyet eylem değeri 80 dB(A)’dir. En yüksek maruziyet eylem değeri 85 dB(A) ve maruziyet sınır değeri ise 87 dB(A) olarak belirtilmektedir. Ayrıca, haftalık gürültü maruziyet düzeyi ise 87 dB(A)’den fazla olmamalıdır. Yapılan bir araştırmada diş hekimliği eğitim ortamlarında kullanılan donanımın oluşturduğu gürültü incelenmiş ve diş klinikleri ile diş laboratuvarlarında elde edilen en yüksek gürültü seviyeleri sırasıyla 92,2 dB(A) ve 96 dB(A) olarak gösterilmiştir. Öte yandan, en büyük gürültü kaynaklarından olan kompresörler klinikten uzakta ve iyi izole edilmiş bir yerde bulunmalıdır. İşveren; 2012 yılında yayımlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği uyarınca işyerinde gürültüye ilişkin risk değerlendirmesi yapmalı (md;7), Diş hekimliği aletlerinin çıkardığı yüksek ses, zamanla işitme kaybına yol açabilir.

Bu nedenle tespit edilen gürültü, kaynağında yok edilemiyorsa hekim ve hemşirelere kulaklık veya kulak tıkacı kullandırılmalıdır. Kulak tıkaçları veya gürültüyü azaltan kulaklıklar, bu riski önlemeye yardımcı olur. (md:9). İşveren, gürültüye bağlı olan herhangi bir işitme kaybında erken tanı konulması ve çalışanların işitme kabiliyetinin korunması amacıyla, İşyeri hekimince belirlenecek düzenli aralıklarla, hekim ve hemşirelerin sağlık gözetimine tabi tutulmalarını sağlamak zorundadır (md:15).
Diş hekimlerinin maruz kaldığı titreşim en az çalışılmış konulardan biri olduğundan işveren tarafından “Çalışanların Titreşimle ilgili risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik”in 6. maddesi gerği uygun ölçümlerin yapılması gerekir. Bu ölçümler, 20/08/2013 tarihli ve 28741 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İş Hijyeni Ölçüm, Test ve Analizi Yapan Laboratuvarlar Hakkında Yönetmeliğe göre yapılır. Anılan yönetmeliğin 8. maddesi gereği mekanik titreşime maruziyetten kaynaklanabilecek riskler kaynağında yok edilir veya en aza indirilir. Ayrıca, mekanik titreşime maruziyet sonucu ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının önlenmesi ve erken tanı amacıyla işveren, diş hekimini sözü edilen yönetmeliğin 12. maddesi hükmü gereği sağlık gözetimine tabi tutulmalarını sağlar:
Yetersiz veya uygun olmayan aydınlatma, iş verimini etkilemekte, yorgunluğa neden olmakta ve en önemlisi iş kazası ve mesleki hasta olma olasılığını arttırmaktadır. Çalışma yerinde iyi aydınlatma, diş kliniklerinde gerekli görevlerin zarar veya kaza ve hasta olmadan verimli bir şekilde yürütülmesi için çok önemli bir faktördür. Kötü aydınlatma, göz yorgunluğu, baş ağrısı ve yorgunluk gibi semptomların yanı sıra stres ve anksiyete (kaygı) ile hem fiziksel hem de zihinsel olarak çalışanları etkileyebilir. Çalışma yerindeki aydınlatma düzeyi ölçümleri lüksmetre cihazları ile yapılır. Ortam aydınlatması belirli aralıklarla lüksmetre cihaz ile ölçülmelidir. Kontrastı önlemek için ışık diş hekimliği muayenehanesi ve laboratuvar alanında eşit olarak dağıtılmalıdır.

Diş hekimliğinde, radyasyondan korunma için uygun kişisel koruyucu donanım ve dozimetre kullanılabilir. Çalışanların mesleki ışımalarda aldıkları dozların takibi aylık olarak yapılmalıdır. Diş hekimi radyasyon miktarına bağlı olarak gerektiğinde bir süre işten uzaklaştırılmalı, böylece yıllık toplam doz miktarı korunmalıdır.
Diş hekimlerinin çalışma ortamının havasını bozacak, sağlığına zarar verebilecek maddeler ile hastaların tedavisi sırasında veya kullanılan malzemelerden ortaya çıkabilecek kötü kokunun da uzaklaştırılması sağlanmalıdır. Havalandırma sistemlerinin bakım ve onarımları periyodik olarak yapılmalıdır. Gerektiğinde uygun filtreler kullanılmalıdır. Havalandırma sistemlerindeki hava akımı, klinikte bulunanları rahatsız etmemelidir. İhtiyaç duyuluyorsa bu doğrultuda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Mekanik Tehlikeler
Mekanik tehlikeler, Diş Hekimliğinde hareketli ya da sabit makinelerle, ekipmanlarla veya parçalarla temas etmesi sonucu oluşabilecek yaralanmaları ifade eder.
Riskler:
Bu tehlikeler, yaralanmaların önemli bir kısmını oluşturur ve önlenebilir olmalarına rağmen ciddi sonuçlar doğurabilir.
Perkütan yaralanmalar: Diş hekimleri çalışırken kullandıkları freze, enjektör ve sütür iğnesi gibi keskin, delici aletler nedeniyle sütür-perkütan yaralanmalara maruz kalabilirler. Yapılan bir çalışmada diş hekimlerinde en çok yaralanmaya nedenolan aletin sond olduğu saptanmıştır.
Göz yaralanmaları: Eski dolguların kaldırılması, fazla dolgu maddelerinin alınması, dolguların parlatılması veya kemik doku cerrahisi gibi dental işlemler yüksek hızlı frezlerin kullanılmasını gerektirir. Bu gereklilik maddelerin veya doku parçalarının hekimin gözlerini yaralama riskini ciddi oranda artırmaktadır. Vakaların çoğunda yabancı maddeler konjonktival kese veya korneaya gelerek göz küresinde ağrıya, sulanmaya ve kızarıklığa neden olur. Yabancı parçanın daha derine saplanması korneada perforasyona ve lenste hasara neden olabilir.
Önlemler:
Diş hekimleri, hastaların muayene ve tedavileri esnasında gerekli tedbirleri alarak ortaya çıkabilecek kazalardan kendilerini korumalıdırlar. Hastanın tedavisine başlamadan önce hasta ağrı ve korku nedeniyle yapabileceği ani hareketler konusunda uyarılmalıdır.

Gözleri korumanın en basit yolu koruyucu gözlük takmaktır. Etkili koruma gözlüğü, sert plastik lenslere sahip olmalı ve kenarları yüze tam olarak oturmalıdır. Ancak, bu şekilde hazırlanmış gözlükler damlacıklardan, sert parçacıklardan ve püsküren sıvılardan hekimi tam olarak koruyabilmektedir. Keza, Diş hekimleri 500 nm dalga boyu altındaki ışığı emen koruyucu gözlükleri kullanmalıdırlar.
5. Ergonomik Tehlikeler
Riskler:
Diş hekimliği muayenehanelerindeki tüm tehlikeler arasında, belki de en çok üzerinde durulması gereken husus ergonomik tehlike olan kas ve iskelet hastalıklarıdır. Diş hekimliği çalışmaları genellikle aynı yerde oturmayı veya ayakta durmayı, uzun süreler boyunca aynı pozisyonda hastaların üzerine eğilmeyi içerir. Bu, alt ve üst sırtta, boyunda ve hatta bazen omuzlarda sorunlara yol açabilir.
Ayakta durma, eğilme veya hastaların üzerine eğilme gibi yaygın diş hekimliği prosedürlerinden kaynaklanan ergonomik tehlikeler yaygındır. Bu sektöre özgü prosedürler, vücudu büken ve çarpıtan hareketleri artırma eğiliminde olan duruş pozisyonlarını içerir. Bu tür günlük duruş, omurlar arası diske daha fazla baskı uygular. Alt sırt ağrısına neden olan bu duruş stresi, üst ekstremite ve boyun sinirlerini de etkileme potansiyeline sahiptir. Diş hekimliğinde yapılan bir araştırmada; araştırmaya katılan Diş Hekimlerinin % 50.0’ı bel ağrısı, % 23.1’i boyun ağrısı, % 11.5’i dirsek ağrısı, % 7.7’si postür bozukluğu ve % 7.7’si bacaklarda şişme nedenli olduğu ifade edilmiştir. Katılımcıların % 16.6’sı mesleki süreçte meslek hastalığı şüphesi ile ilgili başvuruda bulunduğunu ifade etmiştir. Başvuru sırasında da tanı alanlar dahil % 20.4’ü meslek hastalığı ile ilgili tanı aldığını belirtmiş, bunların da % 50.0’ı bel fıtığı, % 21.9’u boyun fıtığı, %9.4’ü tenosinovit, % 9.4’ü varis, % 1.3’ü skolyoz ve % 0.6’sı karpal tünel sendromu tanısı almıştır.
Kas-iskelet sistemi sorunları diş hekimliğinde yaygındır. Hatta sorunlar, diş hekimliği fakültesinde başlayabilmektedir. İngiltere'deki bir lisans diş hekimliği fakültesindeki diş hekimliği öğrencilerinin %79'u boyun ve/veya sırt ağrısından söz etmiştir.
Bel ve sırt ağrısı: Bel ve sırt ağrısı, yatar pozisyondaki hastaların tedavisi esnasında ileri eğilmiş halde iken ayağa kalkmaya çalışan diş hekimlerinin başına gelebilir. İleri eğilmiş halde iken bedenin bükülmesi veya döndürülmesi, var olan bir sorunu daha da kötüye götürebilir. Eğilmiş pozisyondaki bedenin posteriyor spinal ligamentlerde ve sırtın ekstensör kaslarında gerilmeye neden olması bel ağrısının olası nedenidir.
Karpal tünel sendromu: Bu sendrom karpal tünelden geçen medyan sinirin sıkışması sonucunda meydana gelen periferal bir nöropatidir. Sendroma dominant elde daha sık rastlansa da, sık sık çift taraflı görülür. Sendrom el bileğinin travmaya uğramasını takiben, romatoid artrit ve diyabet gibi sistemik hastalıklarda, hamilelik ve menopoz dönemindeki hormonal değişikliklerle veya aşırı kullanıma bağlı arka arkaya gelen travmalar sonucu ortaya çıkabilir. Diş hekimliği gibi küçük el aletlerinin kullanıldığı mesleklerde bilek ekleminin nötral pozisyonunu koruması hemen hemen imkansızdır. Bileğin bükülmüş pozisyonda iken el aletlerinin kullanımı karpal tünelindeki basıncı artırır. Basınç artışı sinir içindeki damarlarda tıkanmaya ve medyan sinirde iskemiye neden olur.
Önlemler:
Diş hekimleri için ergonomik riskleri azaltmaya yardımcı olabilecek bir dizi öneri bulunmaktadır.
Diş hekimleri için ergonomik sandalyeler ve ayarlanabilir çalışma istasyonları, uzun süre oturarak çalışmanın yol açabileceği bel ve sırt ağrılarını azaltmaya yardımcı olur. Bel ve sırt ağrısı riskini azaltmak için, günlük çalışma sırasında sık sık pozisyon değiştirilmeli, dental çalışma sırasında arada sırada bel gerilmeli, vücut duruşunu uygun pozisyonda tutmayı alışkanlık haline getirmek için egzersiz yapılmalı, günlük çalışma esnasında sık sık ara verilmeli, vücudun ve ekstremitelerin gücünü ve esnekliğini korumak için düzenli egzersiz yapılmalı ve ideal kilo korunmalıdır.
Diş hekimlerinin karpal tünel sendromu gelişme riskini azaltmak için uyması gereken bazı önlemler vardır. Tekrarlayan ve aşırı bükülme veya açılmaya neden olan bilek hareketlerinden sakınılmalı, tekrarlayan işlemler öncesinde bilek ve parmakları ısıtma amaçlı aktif hareketler yapılmalı, hastaların tedavileri yapılırken diş hekimi dinlenmeye zaman ayırmalı, kullanım esnasında el aletleri çok sıkı tutulmamalı, parmakların uygunsuz pozisyonundan sakınmak için 360º dönebilen el aletleri ve mümkünse fiberoptikler kullanılmalıdır.
Uzun süre aynı pozisyonda kalmak, vücutta gerginlik ve ağrılara neden olabilir. Her saat başı kısa molalar vermek, bu gerginliği azaltır ve kan dolaşımını artırır.
Uzun süre aynı pozisyonda çalışmaktan kaçınmak ve sık sık pozisyon değiştirmek, kas ve eklem ağrılarını önlemede etkilidir. Bu nedenle, pozisyon değişikliği yapılmalıdır.
6. Psikososyal Tehlikeler
Diş hekimleri, çok çetin ve yüksek baskı gerektiren bir iş yüküyle karşı karşıyadır. İşlerinin doğası hem psikolojik hem de yukarıda açıklanmaya çalışılan fiziksel risklere yol açabilir.
Riskler:
Diş hekimlerinde, yüksek iş yükü, zaman baskısı, kaygılı ve işbirliği yapmayan hastalarla başa çıkma ve son derece hassas iş sorumluluğu nedeniyle zamanla stres oluşmaktadır. Diş hekimlerinin bir hatanın ciddi bir sonucu olabileceğini bilmenin getirdiği baskı, diğer zorluklarla birlikte gelen büyük bir sorumluluktur. Bunlar kolektif veya tekil olabilir ancak hepsi diş hekimi üzerinde yaratabilecekleri etki nedeniyle psikolojik risklerdir. Bunlar;
• Yüksek hasta beklentileri
• Zaman baskısı ve iş yükü
• Meslektaşlar veya hastalarla iletişim sorunları
• Tükenmişlik sendromu
Önlemler:
Diş hekimleri, iş yükünü ve zaman yönetimini optimize etmek için randevular arasında molalar planlamalı ve baskıyı azaltmaya yönelik engelleyici zamanlar yaratıp zihinsel yorgunluğu önlemelidir.
Diş hekimleri, hemşirelerin ve diğer yardımcı personelin karşılaştığı zorlukları veya endişeleri tartışabileceği bir ortamda açık iletişimi teşvik etmelidir. İzole olma hissini azaltmak için işbirlikçi bir tutum sergilemeli ve düzenli ekip toplantıları yapmalıdır. Düzenli fiziksel aktivite, Diş hekimlerinin genel sağlık durumunu iyileştirir ve stresi azaltır. Aynı zamanda, yeterli ve kaliteli uyku, vücudun kendini yenilemesi ve zihinsel açıdan tazelenmesi için önemlidir. Ek olarak, meditasyon, derin nefes alma egzersizleri ve yoga gibi stres yönetimi teknikleri, mesleki stresle başa çıkmada etkili olabilir.
SONUÇ
Diş hekimlerinin günlük işlerinde maruz kaldıkları yukarıda açıklanan tehlikelerin incelenmesi, bu meslek grubu için özel tıbbi bakıma ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Enfeksiyon kontrolünün amacı, hastalar arasında teratojenik, hastane enfeksiyonlarını ve bakım sağlayıcılarının bakım sağlama sırasında hastalığa neden olan mikroplara olası mesleki maruziyetini kontrol etmektir. Diş bakımı sırasında diş hekimine ve diş hekimliği personeline hastalık transferi, belirli bir patojene "mesleki maruziyet" olarak kabul edilirken, diş kliniklerinde bir hastadan diğerine hastalık transferi "çapraz enfeksiyon" olarak kabul edilir. Bu bakımdan, hastalar arasında çapraz bulaşmayı önlemek için her diş kliniğinde lateks eldivenleri kullanmak gereklidir. Bu tür eldiven zararlı mikropların bir hastadan diğerine yayılma tehlikesini önler. Diş aletlerini sterilize ederken ve dezenfekte ederken, tek kullanımlık eldivenleri kullanmak olmazsa olmazdır. Bu itibarla, Diş hekimliği muayenehaneleri oldukça küçük ve detaylı çalışmalar gerektirdiğinden, diş hekimliğinde kullanılan eldivenlerin lateks (doğal kavuçuk) içermeyen el becerisini en üst düzeyde koruyacak şekilde seçilmesi büyük önem taşır.
ABD İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu (OSHA)’ya göre, diş hekimliği uygulamalarında güvenli bir çalışma ortamı yaratmak ve hem kendilerinin hem de hastalarının sağlığını ve refahını korumak için çok önemli olduğu belirtilmektedir. Diş hekimleri ve hemşireler, OSHA düzenlemelerini ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve Kanuna dayanarak çıkarılan yönetmelikleri anlayarak ve bunlara uyarak iş yeri tehlikelerini en aza indirebilirler. Bu nedenle Diş hekimlerinin, diş hekimliğindeki bu tehlikeler ve bunların önlenmesi yöntemleri konusunda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu taktirde, yaralanmaları ve hastalıkları önleyebilirler.
O halde, kapsamlı güvenlik protokolleri uygulanmalı, sürekli eğitim sağlanmalı ve bir güvenlik kültürü oluşturulmalıdır. Bunlar, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyumluluğunu elde etmek için gerekli adımlardır.
Yorumlar